..."çıksam kapalı gişe oynarım" dedi. dedim sen kilitli bile oynarsın kim gelecek sana...

ufuk + 1
ama "kitli" olarak telaffuz ediyor.

Wake up the xx within you.

"Awaken the hede hödö within!"

Hangisi en doğru şimdi?

Awaken +1

meb +1

meb+1. Benimkinden daha iyi:)

aynı şey kardeşimde de var, birileri yanında yemek yerken çok sinirleniyor ama kendisi de aynı şekilde yiyor. mesela ben bir şey yerken bilerek abartılı sesler çıkarmıyorum ama benden bile rahatsız oluyor, "abi cipsleri o kadar sesli yemek zorunda mısın" diye bağırıyor :))

tr.wikipedia.org

"Tırnak kesme, diş fırçalama, yemek yeme, nefes alma, koklama, konuşma, hapşırma, esneme, yürüme, sakız çiğneme, gülme, horlama, ıslık, televizyon sesi veya öksürük gibi sıradan sesler Misophonia sahibi insanların en çok rahatsız olduğu, hatta öfkelendiği seslerdir. "

@hayirsiz: çok teşekkürler. bu durumun misophonia olduğunu biliyordum da ama nasıl baş edilir, onu bilmiyorum. ayrıca benimki bu kategoriye giriyor mu, onu bile bilmiyorum.
beni rahatsız etmesin diye sakız çiğneyen biri varsa ben de çiğniyorum, cipsi ben de yiyorum vs. normalde uykum çok ağırdır ama sakız çiğneyen olursa hemen uyanıyorum.

valla ben de bilmiyorum, görünce yazayım dedim. bunun yüzünden kardeşimle aynı odada cips vb yemiyorum ben artık, başka yere gidiyorum. öfkeleniyor hemen, tutamıyoruz valla. parlıyor :))

bunu bir problem olarak görmemeye çalış. mesela geçende çalışıyordum, annem de yan odada evlenme programı izliyordu. ortamda ne sessizlik var ne de televizyonda ne oluyor belli değil, uğultu duyuyorum resmen. bir yandan zor bir problemle uğraşıyordum, epey sinirlendim. odaya gittim, televizyonun sesini açıp geri geldim. yalan söylemiyorum, 20 dakikada çözdüm problemi, hatta belki de normalde yapamayacağım şekilde farklı bir yaklaşım geliştirdim.

bazen gürültü iyi bile gelebiliyor, o yüzden bununla yaşamaya çalış.

bu kardeşimde işe yaramadı gerçi ama belki sende olur. birisini öyle yerken duyduğun zaman sen de öyle yeyip olayı içselleştir, aslında o zaman o kadar da saçma olmadığını farkedersin belki.

(bkz: kafaya çok takmayacaksın diyen psikolog) gibi oldu ama benden bu kadar, kusura bakma :)

Benim de hayatta en tahammül edemediğim şeylerdendir bu sesler. Genellikle yapan insana bir şey de söyleyemiyorum, oturduğum yerde kafayı yiyorum kendi kendime sese takılmaktan.

Otobüste böyle sakız çiğneyen bir adam oturmuştu bir kez yanıma. O gün içimde birikenleri, kendimi strese sokup sinirlenişimi çok net hatırlıyorum. O Üsküdar-Kadıköy otobüsünde dünyanın en uzun yolculuğunu yapmışım gibi hissetmiştim.

İyi duymuyorum, sapirdatmamaya calissam da duymadigimdan sapirdatabiliyorum. Gel öldür beni.

asla tahammül edemem aynı masaya oturmam

bende de var aynı şey. annem ve babamla özellikle cinnet getirecekmiş gibi hissediyorum. çoğu zaman napıyosunuz?! diye soruyorum patlıyorum ama üzülüyorum sonra onlar üzüldüğü için. ama elimde değil.

Bende de var aynı durum ama abartılı yapılmadığı sürece çok farkında olmuyorum. Ama özellikle takma dişli olanlardan çıkan o şapurdatma sesi (tabi görgüsüzlükten yapnlarda dahil) beni çok rahatsız ediyor. Ortamda tv vs. Varsa sesini şapurdatma duyulmayacak seviyeye çıkartıyorum. Ya da uyarabileceğim biri varsa onu uyarıyorum kızım sana diyorum gelinim sen anla hesabı.

yılların mizofonilisi olarak, bi çözümü yok.
banyoda tırnaklarını kesti diye sevgilimi boğuyordum az kalsın, ama uykumdan tüylerim diken diken olarak böyle başımdan aşağı kaynar sular dökülerek uyanıyorum tırnak kesme, diş fırçalama, şapırdatma ve fısıltı seslerini duyduğumda. bir de ablamda tirkotilomani var, çıt çıt çıt çıt saçlarını kopardıkça, ayy yazarken bile kötü oldum.
insanlar aile bireyleri, sevdiği insanlar vs tarafından yapıldığında daha da tahammülsüz oluyormuş daha da aşırı tepkiler vermiyormuş, bana çok ilginç gelmişti.

@denizgonen: benim de bir kulağım sağır, diyaloglarda kaçırdığım şeyler bile oluyor konuşmada. şapırdatmanın duymakla ilgisi yok zannedersem. zira kulağımda kulaklık varken bir şey yediğim hariç hiç uyarılmadım çevremden "şapırdatıyorsun, lıkırdatıyorsun" minvalinde.
@çakıstes: işte, bir de o var. annem veya babamı uyaramıyorum. sadece anneme "babam çok şapırdatıyor anne, bu yüzden sofradan erken kalkıyorum." dediğimde annem dikkat etmeye başlamıştı ama yine aynısı oluyor işte.
@bir nick var benden iceri: içecek reklamlarında filan da o lıkırtı sesi var ya, adamın boğazına bıçak saplayasım geliyor.

@j r r tolkien hayrani: en azından artık sakız çiğnemiyor annem evde :)

bu bende de var. ve çok rahatsız edici bir şey. inanılmaz sevdiğim, çok saygı duyduğum birinin yüzüne tükürüp boğazına sarılacam bir gün diye çok korkuyordum.


neler yaptım neler bu durumu değiştirmek için. telkinler, başka şeye konsantre olmaya çalışmalar, kendim de şapırdatmaya çalışmalar falan ama olmadı.

bir de bir iş arkadaşım vardı eskiden. katı yiyecekleri bile ağzına götürerek değil, çorba gibi vakumlayarak yerdi hüüüüp diye. ulan pirinç pilavından her kaşık alışında hüüüpppp diye ses çıkarıyor. bir gün dayanamadım abi şu pilavı içme adam gibi ye dedim, ağzımın ayarını sikeyim herif pardan dedi ama inanılmaz şapırdatarak yemeye başladı. neyse sonra işten ayrıldı herif de rahatladım.


evde sevdiğim biriyleysem ben de yemek yerken bazen farketmiyorum. ama misal ben televizyon seyrediyorum evde biri çekirdek yiyorsa aha o zaman sıçtım. bütün dikkatim çekirdekten gelen çıtı çıtı çıt çıt çıtı sesine kayıyor.


bir gün birine fiziksel bir şiddet uygularsam (hayatımda ilk olacak) sebebi bu olacaktır. muhtemelen de toplu taşımada kulağımın dibinde sakız çiğneyip, şap şap şap diye ses çıkaran birine olacaktır.

@m e b: farkli farkli isitme kayiplari var. Sensonöral benim kaybim. Evet yan odada sehpada duran telefon titrediginde duyarken sapirdatmayi duymuyorum.

Sıkıcı vasat bir işim var. 2 senedir iş arıyorum, görüşmelere gidiyorum ama dediğin doğru belkide son 6 aydır adam gibi bir dönüş yok bende de.

ozgecmisi acıp okumuyorlar bile ben umudumu kestim is bulma konusunda

Geçen sene 3. ayda başvuru yaptığım bir firma geri döndü geçen hafta, sen düşün gerisini ama başvuru yaptıktan 3 ay sonra dönüş aldığım firma sayısı da 5-7 civarındaydı.

Bu yaz mezun oldum ve ağustostan beri en boktan işler için bile o sitelerden CV'ler yollayıp duruyorum ama dönenler olmadı. Arayanlar ya berbat, saçma sapan işler için dönmüşlerdi (ki bunlar başvurmaduğım firmalardandı) ya da absürt seçenekler sunuyorlardı işe girebilmem için. Hala da işsizim.

birçok firma sanki reklam vermek için ilan açıyor. ben firmaların site üzerinden başvuruları dikkate almadıklarını anlayalı biraz oldu. artık ilanını gördüğüm firmaya direk mail atıyorum. daha sonrada kontrol için aradığımda ''şuan alım yok ama mailinizi aldık'' diyorlar.

Bazı ilanlara zaten torpilden girecek insan belli olabiliyor ama prosedür yerini bulsun diye ilan açılabiliyor ya da biraz daha ilerisi için ilan açılıyor o zamana kadar yeterince uygun aday başvurusu olur daha iyi seçeriz deniliyor vs

bit.do
bit.do ehe ehe :)

site ismi çok soğukmuş :) ama aradığım buydu yine de teşekkürler.

aslında siteye gerek yok google eklentisini kurman yeterli

goo.gl

bit.ly'ye kayıtlı kullanıcı olarak girince de var o özellik.

kes.im

sene 2007

edit: albüm 2003 evet ama ben anca 2007 denk gelip döndüre döndüre dinlediğim zamanlar yanlış anlaşılmadan dolayı özür diliyorum :)

nası ya, 2003 filan değil miydi

2003

hiç duymamıştım, şimdi dinledim. güzelmiş ama bir closer değil benim için.

travis'in hala dinlemediğim bir şarkısı yok ki.

cranberries'in de...

They were following me, they were following everyone

They had visions of me holding hands walking into the sun

<3

Arkasindan da bi the monkees-i'm a believer acalim da modumuz duzelsin

ya gece gece <3

Maalesef +1

Battleships bunun onundedir ama benimçin,

Bi an basligi gorunce heyecan yaptim desem anlasilir sanirim :)

direk 12 memories albümünün benim için ayrı bir yeri var.

dediğinize paralel bir film var. dünya gerçek hayatta direkt felakete sürüklenmiyor. bir felsefe hocasın öğrencilerini test etmek için ortaya felaket senaryosu atıyor ve ne yapacaklarını öğrnemek istiyor filan.
the philosophers ve after the dark diye geçiyor filmin adı.

Last night(1998)

okurken these final hours gelmişti aklıma :')
belki şu sayılabilir www.imdb.com

Lars von Trier-Melankoli www.imdb.com

take shelter olur gibi.

(bkz: road) viggo mortensen'in oynadığı.

yani?

yani devlete girmek zormuş üniversite işe yaramıyor hukuk okusam üninin önemi olmadığı gibi hakim savcı olmak bile a grubu kadroya atanmaktan daha mı kolay olurdu onu soruyorum.

Ki a grubu alımlarda dahi kurumlara avukat alımı arttı. Ayrıca btk nın son ilanında iibf den 5 uzman alınırken hukuk mezunu 20 uzman alınıyor. Allah iibf lilere yardım etsin :(

@qazed

Iibf okurken tek amacin devlete girmek miydi?

@kuhle hemen hemen öyleydi qandırıldık :( sırf bu yüzden düşmanım babama.

amaç memur olmaksa hukuk okumak daha mantıklı çünkü hukuk okuyanların çoğu kpss'ye bile girmiyor. ui okuyanların %95'i giriyordur belki çünkü başka iş imkanı çok geniş değil. yılda 700-800 kişinin mezun olduğu bir hukuk fakültesinde son sınıfım, şu ana kadar 1 kişiyle bile karşılaşmadım hayaline ulaşmak için kpss'ye girecek olan. kpss hukuk kadrolarında ateşli bir rekabet olduğunu sanmıyorum yani. neyse olan olmuş, zamanı geri alamıyoruz.

İibf pismanliktir, bunlarin en buyugude uluslararasi iliskilerdir, puani yuksek ici bostur, zamaninda istanbul ve marmara hukuka girecek puanim varken gittim angut gibi vakiflardan birine burslu girdim uls ilsk bolumune, halt ettim.. Simdilerde boktan bir iste surunuyorum ve onu bulmak icin de epey surundum,
Ha bunu niye yaziyorum, bizi kimse uyarmadi, baskasi yanmasin diye..

gecmis gecmistir. amacin devlete girmekse o sekilde odaklan konuya. ui guzel bolum. ama sana net bir meslek sunmadigi icin kafa karistirici. ozel sektor dusunseydin araci kurumlara, yatirimci iliskileri departmanlarina fln basvur diyecektim. ya da denetim departmanlari. bu arada devlete girmek de eskisinden daha kolay saniyorum. herkesi fetocu diye sutladiklari icin kadrolarda cok acik var. cop puanlarla ataniyor insanlar.

+70 hatta +80 yds varsa zor olmaz girmen. seneye bomba alımlar olucak. vaktini iyi değerlendir.

hakim savcı olmak sandığınız kadar kolay değil. a grubuna da aynı oranda çalışmayla atanabilirsiniz.

ankarada dayın yoksa hakim savcılığın yanından bile geçemezsin. çok kolay değil sınavını geçtim işin psikolojik ve torpil boyutu var.
ha ankarada dayınız varsa çok kolay gelebilir bilemem.

Spotify kullanıyorum, çevrimdışı dinliyorum. Tavsiye ederim.

Ben Google Music kullanıyorum. İndirdiğim, satın aldığım veya cd'lerden riplediğim tüm müziği oraya yüklüyorum. 50bin parça kapasitesi var. Bedava.

Google Music'in Türkiye'de app'i iOS için mevcut değil. Ama üçüncü kişilerin geliştirdiği app'ler var, onlarla dinlenebiliyor. Android kullanıyorsanız zaten hazırda yüklü geliyor sanırım.

mp3 indirip telefona yükleyen var mı hala;)

spotify (aile paketi 5 kişi aylık toplamda 21 tl)

Apple Music kullanıyorum. Bir de radyo kulesi diye bir uygulama var iOS için. Müthiş bir uygulama. Her çeşit tarzda radyo var. iphone kullananlara şiddetle tavsiye ederim.

Tavsiye olarak iphone ise telefon spotify da olur apple music de olur. Ben ikisini de denedim. Apple Music bir tık daha hoşuma gittiği için onu kullanıyorum. Android ise direkt spotify.

şunu da şuraya ekleyeyim: eksisozluk.com

Fizy kullanıyorum bende paket ile ücretsiz geldi. Güzel aslında netten yemiyor en büyük avantajı o. Yani ben hits 2016 telefonuma kaydedip bir anda Kibariye dinlemek istesem de çok yermi acaba korkusu olmuyor hiç.

hala mp3 indirip yüklüyorum telefonuma. karışık modda dinliyorum. yok internet kotam doluyor, yok şarkıları atlamalı dinlemek için premium üyelik almak zorundayım kafasının getirmiş olduğu zorundalık da yok. dilediğim an telefonum zaten mp3'e dönüşüyor işte. kafama göre de ekolayzır ayarlıyorum, en yüksek verimde dinliyorum kendince.

kendi mp3 arşivimden dinliyorum.

spotify rakipsiz. apple müzik iğrenç.

tunein diye bir android uygulmasi kullaniyorum. binlerce radyo var. gayet güzel.

Spotify

Şu an için spotify kullanıyorum ben de (aile paketi). Yalnız son zamanlarda aradığım bazı parçaları bulamadığım için ciddi ciddi iptal etmeyi düşünür oldum. Zaten normal kalitedeki içerikleri aynı değerde (320 kbps) dinleyemediğim için geçmiştim halen arayış içindeyim eğer çözüm bulursam ayrılık yakın.

MP3 indirip dinlemek. iPhone'un kendi müzik uygulaması zaten mükemmel + albüm kapaklarını da genelde buluyor + offline özgürlük.

internetsiz telefon, ev mi var . spotify rulzz.

türkçe olarak en iyi şarkı: simge - yankı: www.youtube.com
yabancı olarak: lp - lost on you: www.youtube.com

film izlemediğim için cevap veremiyorum.

Şarkı olarak the weeknd- starboy

Film olarak çok film izlemedim ama izlediklerimden fantastic beasts

türkçe şarkı: simge - yankı yazmaya gelmiştim ben de.
ingilizce şarkı: adele - all I ask (albüm kasım 2015'te çıkmış olsa da şarkılar 2016'da çaldı sonuçta ehe)

filme ben de cevap veremicem.

Simge kim la?

Ben de massive attack demeye geldim, massive attack ve güzel hope sandoval'dan "the spoils"

Film yok.

şarkı: grace vanderwaal-light the sky

film: arrival

şarkı;

play.spotify.com

wonderful life, hundreds.

filmi tek veremeyeceğim.

drama:
1. Manchester by the Sea
2. Moonlight

sci-fi:
arrival

fantasy:
Fantastic Beasts and Where to Find Them

action:
Deadpool

thriller:
A Cure for Wellness

foreign:
Forushande

animation:
La tortue rouge

2016'da çıkan albümlerdeki şarkılar dahilse thomas cohen - honeymoon ya da anohni - 4 degrees derdim herhalde. ama bunlar şarkı olarak 2016'dan önce yayınlandılar. ilk kez 2016'da yayınlananlardan cass mccombs - medusa's outhouse diyeyim.

2016 yapımı bir film izlemedim sanırım.

arrival.
lost on you veya other people. lp <3

Hepsini okumadım ama özgeçmişte "ben" dili kullanılmaz. Ayrıca şık da bulamadım.

CV'yi kullanacağın sektöre göre mi belirledin? Misal, reklamcılık sektörü için uygun olabilir belki lakin ancak bir bankanın genel müdürlüğüne başvuracaksan, "ne kadar yalın, o kadar iyi". Bence şık değil. Renkli.

bu cv şablonunu direkt internette görmüştüm ben.
bence biraz yapmacık.

hakkımda yaptım.

göz yoruyor +1

Çok janjanlı. Gözü yoruyor, görünce okuyasım gelmedi pek. Outline da çok iyi değil, hala okuyorsan en önemlisi eğitimdir, en sona yazmışsın onu falan.

çok fazla renk var. illa renkli olsun diyosan mavi, gri ve beyaz renkler daha sade olabilir.

Cık

skill bar'ina bayildim hocam, biraz daha kassan level atlayacaksin.

benim gozu yormadi nedense ama yazinin buyuklugu diger elementlere gore kucuk kaliyor sanki,, okumayi zorlastiriyor yada resim diye oyle oldu

çok aşırı sempatik bulurum ^^

Ergen derim.

"kahpe bizans'ta mehmet ali erbil de takmıyo muydu lan böyle bir şey?" diye düşünürdüm.

not: takmıyormuş, tacından sarkanlar küpe gibi gözüküyor.

Allah yazan kupe takani da eziklerim, hac kupesi takani da. Dini sembollerden hazzetmiyorum.

Haz etmem, yüzeysel biri olduğunu düşünürüm.

Bir (erkek) arkadaşım takıyordu. Ne yalan söyleyim, biraz özenti (dikkat çekmeye çalışıyor gibi) geliyordu. Ama çok da üzerinde durmuş değilim.

Ben de erkek olarak küpe takıyorum ama sadece halka.

Başın belaya girer. Boşver.

Takmam. Herhangi bir sembol ihtiva eden hiçbir aksesuarı takmam. Estetik bulmuyorum.

Takan hakkında da dikkatimi çekerse Hristiyan herhalde diye düşünürüm. Olmadığını biliyorsam da özenti diye düşünürüm. Estetik bulduğu için taktığını söylerse zevksiz diye düşünürüm.

özenti derim +1

harvey + 1

ben aynı şekilde kilisede mum yakan müslümanları ya da camide dua eden hristiyanları da anlamıyorum.

"hristiyanlığa sempati duymak" ne ya, liseli misiniz? din bu, sınıf arkadaşı değil. hristiyan olmadığım için haç şeklinde herhangi bir aksesuar takmam, hristiyan olmadığı halde takanın da liseli olduğunu düşünürüm. özel bi sembol olsa neyse, haç la.

ergen derim

şeytan diye taşlarım. şaka şaka. ne olucak ya tak gitsin.

@der meister, deistim, sadece kupe olarak manasiz seylerdense sembolu anlamli buluyorum ve estetik olarak da hosuma gidiyor.

ayrica sinif arkadasina sempati duymak liselilik bana gore.

Birebir hac formundaysa ve hristiyan sembolüyse takılması sakıncalı iman boyutu açısından hristiyanlık alameti olduğu için.

Ben estetik bulurum.
Üzerinde ters haç olan tişörtüm var mesela çok severim (annem hiç sevmez).
Aksesuar kullandığım dönemlerde (lise yılları) kolye olarak da takardım.

Herhangi bir dine sempatim yok hiç olmadı ama haç bana hoş görünür beğendiğim sembollerden.

ozenti derim

iyi sevişir derim, asıl amacını sorgularım.

Ay şeklinde (Hilal) küpe takan herkes müslüman mı oluyor ne alaka yani. Üstünde İsa'nın figürü yoksa çok da dini sayılmıyor bence.

yatarken uçları batmıyor mu diye düşünüyorum ne zaman görsem

Özenti derim

evet maalesef. berbat bir şey...

evet. bir insanı yeterince gözlemişsem kendince doğru bir iş yaptığına, onu o karara yada eyleme götüren insani bir şeylerin varlığına ve o şartlarda o sonucun kaçınılmazlığına rahatlıkla ikna olurum. aşırı empatiklik de iyi b'şey değil ama normalden bir tık fazlası beklentileri geniş tutmayı kolaylaştırarak en zorlu durumlarda bile soğukkanlı bir insan olmanızı sağlayabiliyor, doğal bi düşünme tarzı oldu çoktan bende. seviyorum.

hayır kurmuyorum. bu biraz kişinin karakteriyle alakalı kişi net, kesin duruşlu, kararları sık değişmeyen özelliğe sahip olmalı. menfaatçilik olmamalı, kişi için doğru ve dürüstlük önde gelmeli. biraz kırılgan davranmaktan dolayı bu gibi şeyler bizde fazlaya zaten.

yerine göre kuruyorum. ben oldum olası konumunu hak etmeyen insanların oralara gelmesini anlayamadım, hak da vermedim uç örnek olmadıkça.
kyk'ya başvurmuştum üniversiteye başlarken ve durumumuz en azından kyk kriterlerine göre hiç de iyi olmamasına rağmen bana yedek olarak 80'lerde sıra çıktı. etrafımdaki herkes de "git bir cemaate, işini sağlama al, en azından onların evlerinde kalırsın." dediler. neyse, ben öyle bir şey de yapmadım. her gün okuduğum şehre günübirlik gidip geldim. kyk sırası gelene dek günde iki feribota ve dört otobüse binip geliyordum, para bile harcayamıyordum yemek için. 2 ay sonra bana yurt çıktı. sonra oradaki konuştuğum insanların sıralamaları yedek 600'lerdeydi ve üstelik durumları da gayet iyiydi (arabaları, dükkanları, evleri olan insanlar). onlara "peki siz nasıl oldu da girebildiniz? ben iki ay boyunca gidip gelmek, annemin ev temizliğine giderek kazandığı paraları hep yol parasına vermek zorunda kaldım." dedim. onlar da pişkin pişkin "benim babamın tanıdıkları devreye girdi. ben sıralamaya dahil olmadan yerleştim." diyordu. o günden sonra zaten hak vermediğim ve hırsızlığın başka türü olarak gördüğüm bu torpil/referans olayına daha gıcık kaptım. çevremde koyu chp'li ve atatürkçü olan, hatta agnostik ile ateistlik arasında gidip gelen arkadaşım mezun olmasına yakın akp'li gibi davranmaya, sanal ortamlarda o şekilde paylaşımlar yapmaya, dindarmış gibi görünmeye başladı. kimileri akp gençlik kollarına üye oldu filan.
bu tür şeylerde empati kuramıyorum işte.


ama insan ilişkilerinin daha ağırlıklı olduğu alanlarda insanların ister istemez tahammül sınırlarının düşmesine hak veriyorum.

Tamamen empati kurduğum da oluyor, bir noktada tıkandığım da.

Bazı durumlarda elime bu şekilde geçen ve pas geçtiğim fırsatlar oldu. O fırsatları kullananlara da 'Ben yapmadım ama yapanı anlarım' dediğim oldu. Belki böyle hak yemeli fırsatlar değerlendirmedim, ne bileyim, hırsızlık yapmadım ve rüşvet yemedim de ama hayatın da insanı nereye götüreceği ve ne yaşatacağı hiç belli olmuyor. Herkesin fiyatı olduğuna inanmıyorum ama herkese ulaşılacak bir yol olduğuna inanıyorum. Yani, para için kalemimi satmazdım, küçük bir tehdit için kalemimi satmazdım ama belki büyük bir tehdit için satardım. Hatta şimdi düşününce kalemimi satabileceğim bir iki durum düşünebiliyorum. Tabii, gerçekleşmesi imkansız olaylar çoğu. Ne bileyim, ailemi tehdit etseler ben anında satarım kalemimi, da kim niye ailemi tehdit etsin ama ailesi tehdit altında olduğu için bunu yapan birine kızmam mesela. Ben süper kahraman falan değilim, kimseden de 'Adalet timsali' olmasını beklemiyorum.

Ya da, şimdilik ortada rüşvet yiyeceğim bir durum yok da, ya öbür gün olursa ve bu da 'Al parayı yap işi' değil de, daha dolaylı ve rüşvet olduğunu hissettirmeyecek bir yolsa ve yersem? Şu an 'Hayatta olmaz' desem, belki yarın 'Olabilir mi acaba' diyecek durumda olabilirim. Hayat bu, belli olmaz.

Hani, bu ara ünlü olan ve ortalıkta dolanan bir yazı var. Betty Crocker'ın hazır pastaları ilk çıktığında kimse almamış, az kalsın batıyorlarmış. Çünkü o dönemki ev hanımları hazır bir şey yapmayı gururlarına yediremiyorlarmış. Betty Crocker da bunu satabilmek için 'Evin hanımı karışıma bir yumurta kırmalıdır' gibi bir ibare eklemiş ve kadınlar hazır kek yapmanın verdiği suçluluktan kurtulmuşlar. Satışlar da fırlamış. Baktığında yapılan şey hazır pasta. Eklenen bir yumurta suçluluğu ortadan kaldırmaya yetiyor. Bu yüzden de, hepimizi suç işlerken suçsuzmuş gibi hissettirecek bir yumurta olduğuna inanıyorum. Mesele de zaten o yumurtanın büyüklüğü/küçüklüğü. Bazısına yumurtanın hayali yetse, bazılarına bir sepet yumurta gerekebilir. Hatta, kişi bazında bile ruh haline bağlı değişebilir bunlar. Hepimiz bir suç işlemeye bir cinnet kadar uzağız. Bu yüzden, her durumun durumsallığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gereğine inanıyorum. Tabii, buradan adaletle ilgili felsefe yapacak ne birikim, ne donanımdayım ama buradan başlayabilirim belki. Biraz da organize suç ile adi suç arasında farklılık görüyorum, organize suç biraz daha düşünme ve değerlendirme zamanı veriyor insana.

Dün bir adam Van'da bir yenidoğana tecavüz edip öldürmüş mesela, uğraşsam bile empati kuramıyorum ki bu kişi ile. Yani, açıkçası çok uğraştım empati kurmaya, çok çok azdığımı düşündüm, çok çok azsam neye saldırabileceğimi düşündüm. Yenidoğana tecavüzü bıraktım, tecavüz kısmına gelemedim. Yani, empati yeteneğim yoksa orada tıkandım, varsa da bana yetmedi ama insan döven bir İETT şoförü ile çok fena empati kurabiliyorum. 'Ben olsam ben de kesin birilerini döverdim bir noktada' diyorum ve dayak yiyen ben olsam bile uzun vadede adama kızamam sanırım.

İki sene önce kapkaça uğradım, kapkaççı bir taksiye atladı gitti ve taksi şoförünü de tanık olarak çağırdık. Taksi şoförü 'Ben tanırım şu an. Üstündeki mont çok istediğim bir monttu ve çok pahalı diye alamamıştım' dedi. O zamandan beri taksi şpförüne ayrı, kapkaççıya ayrı acıyorum. Taksi şoförü o montu isteyip alamadığı için, kapkaççıya da o mont istettirildiği ve isteğine dizgin vuramadığı için; kızamadım. Tabii ki kurban olarak bana yapılanın cezasız kalmasını istemem ama bu taksi şoförüne ve kapkaççıya yapılanın cezasız kalmasını da istemiyorum. Tek kurban benmişim gibi gelmiyor. Belki taksi şoförü o kapkaççılığı mont için yapmaz ama ailesinden biri ölecek olsa ve tedavi için paraya ihtiyaç olsa yapabilir. Belki o zaman da doğrudan kapkaççılık yapmaz ama başka türlü dolaylı bir haram paraya el uzatabilir.

Kuruyorum. "Ben de yapardim" dedigimde elestirmeyi birakiyorum genelde.

Özellikle sonuncusuyla evet, o yüzden hastane sekreterleri gibi insanlara karşı fazladan anlayışlı ve sakin oluyorum; onların yerinde ben olsam her gün en az beş kişiyi dövmeye kalkışırdım boyuma bakmadan.

Diğerleriyle çok empati kuramıyorum, yani akıl yürütmelerini anlayabiliyorum ama hak veremiyorum.

ben kuramıyorum. sanırım bu yüzden kendimi şanslı saymam gerek :) kurabilsem nefretimi dizginlemek zorunda kalırdım ki çok yorucu olurdu. gerçi belki duygularımı çok yoğun yaşadığımdan mantığımı kullanmaya enerjim kalmıyor. neyse, bugünün gerçeği de duygu yoğunluğu mutluluktur olsun :p

Göt korkusundan yıllardır Tarlabaşı'na gitmiyoru

Gripin - Bir Cevabım Var Mı?
Duman - Ah
Sezen Aksu - Farkındayım
Sezen Aksu - Eskidendi, Çok Eskiden


Bunlar, baştan sona beni, çaresizliğimi, pişmanlıklarımı, hüzünerimi anlatıyor. Dinlediğim an ruh halim çöküyor, gözlerimden yaşlar akıyor. Öyle rahat rahat dinleyemiyorum.

Yaşar - Aldanırım.
Sebebi çok saçma gelecek belki ama yine de anlatayım. Bir gün annem ile babam sert şekilde tartıştı. Annem, babamın bir lafına çok içerlemişti. Odama geldi ağlamaya başladı. Sonra "Ben çok yaşamam, erken ölürüm..." dedi. Kalktı, gitti. Bir gün Yaşar dinliyordum. O "Hatırlarım, 'erken ölürüm' diyişini..." mısrasına geldi. Annem hala mutlu değildir. Ben de hala bu şarkıyı hem çok severim, hem denk geldiğimde es geçerim.

aydilde-sen misin ilacım
coldplay-fix you
mazhar alanson- ah bu ben
portishead-roads

dinleyemiyorum. bir de ömrüm boyunca bir daha gitmek istemeyeceğim yerler var.. çeşme, selçuk gibi.. çok fazla anı ve hüzün var.

Benim yok abi gamsız adamım ben. Hoşgeldin şarkısını her gelen sevgilim ile dinleyip mutlu olurum hepsi hoşgeldi beşgitti. Hepsi güzel kötü anılar bıraktı. Hayat denilen şey de bu zaten.

eski oturdugumuz apartmanın önünden geçemem, candan ercetin - haydi haydi dinleyemem.
ahmet kaya yı 15 senedir dinleyemedim çatal mevzusu yüzünden içim parçalanıyor

yok. vardı. gelecekte de olur muhtemelen ama 6-7 ay içinde geçiyor en geç.

dinleyemediğim şarkılar var bende :/

Gidemediğim yer yok da şarkı var. Depresyonda olduğum dönem dinlediğim şarkıları dinlesem tekrar depresyona girerim kesin, asla açmıyorum.

Kısa bir dönem vardı sonra geçti.

Mugla Dalyan ve Iztuzu plaji. Tekrar gittigimde huzursuz etti.

relaxed muscle - mary (marie'yi hatırlattığı için)
tom waits - all the world is green (yine marie'yi)
u2 - new year's day (bir başkasını)
nick cave & the bad seeds - the good son (bir dönemimi)
yeni türkü - öldükten sonra (yitirdiğim birini)
bunları dinliyorum aslında da kahretmek için daha çok.

bir de bozburun'a gidersem nasıl hissederim bilmiyorum. aslında çok kötü anılarım yok, ama yitik hayaller yakama yapışabilir.

Cehennemin öyle ateşten mateşten olduğunu Dante uyduruyor korkma yok öyle bir şey.

"Yok ya öyle bir şey, kafana takma. Bunlar yalan dolan."

Düşünmedim. Kitap okumayı sevmiyorum. Filmi çıkınca izlerim. Sen aç oku ama başkasının söylediklerini dinlemek yerine. Oradaki tarifler daha çok hoşuna gidecektir. Ceza sistemini oldukça güzel betimlemişler

Soğukta yaşayan baltık ülkelerinin "norse" dinlerinde, yani Thor'un falan olduğu dinde cehennem "buzlarla kaplı çok soğuk bir yer" olarak geçiyor. Zebaniler yerine "ice giants" yani buz devleri var.

Bil bakalım sıcak çölün ortasında çıkmış bir dindeki cehennem neden alevler içinde, ve şeytan bile ateşten yaratılmış?

Ateş ile alakalı olarak ateşin durumuna göre değişir bu durum, ateş harıl harıl yanıyorsa karonmonoksit zehirlenmesi yaşanacağından iyi ama yavaş yanıyorsa bilinç yerinde olacaktır ve yavaş bir ölüm bekleyecektir ve epeyce can yakar. Kutsal kitaplara göre oradaki ateş buradakilerden daha zalim olacağını düşünürsek bir de solaryuma girmiş arto'dan beter oluruz. Şimdi diyeceksin ki bunlar bilimsel cevaplar cehennem ile ne alaka, bence de bilimin olduğu yerde cehennem vs. olmaz.

Bu arada 6 yaşındayken uyku sersemi sobaya sarılmışlığım var, çok acı vericiydi, unutamadım.

bütün dini metinlerde alegorik anlatım tarzı vardır. o cehennem ateşi betimlemeleri, bakın ey inananlar işte o gaddaaaarr bir ceza var, aberiniz olsun be ya mantığında.

gerçi ben çok inançlı değilim, tanrı kavramının daha çok, somut bir gerçeklikten çok kültürel bir gerçeklik olduğu gibi fikirlerim var da konu o değil. yani bu yanma meselesi gerçekten bizim bildiğimiz anlamda ateş de olsa onun için tasalanmıyorum. ufff yanacam yaa çok kötü diye düşünüp gerilmiyorum. onu düşünüp ömür mü geçer? herkese ne olursa bize de o olur işte.

yani gazaba uğramama adına ateşten korkma fikrin mantıklı (dini metinler o ibretlik anlatımları zaten bunun için yapıyor da) da yav ulan nasıl yanacaz, kaç derecedir, mola da yok gibi kaygılar, mantıklı değil bence.

ben de cehennem'in safi ateşten oluştuğuna, her cezanın ateşle verildiğine inanmıyorum. yeterince acı verici olmazdı bu. yani, fiziksel olarak evet, acı verici ama vicdanını yaralayacak, bilincini zedeleyecek türden cezalar daha iyi olurdu diye düşünüyorum. öyle yılanlar, ateşler, zakkumlar falan çok korkunç gelmiyor diğer yapılabileceklerin yanında.

bir de bence dante'nin cehennemi dinlerdeki cehennemlerden çok daha yaratıcı.

Atesse cozumu var. Biliyorsunuz kendini yakip alevler icinde kipirdamadan duran ya da ates uzerinde aci cekmwden yuruyebilen kesisler var. Kolay demeyeyim ama zora dusunce teknigi ogrenebiliriz bence.

"kat be kat" ifadesi orada bende soru işareti yaratıyor. yanmadan duyulan acı standart bir ölçeğe oturtulmadığı sürece benim için bir şey ifade etmiyor. belki de oturtulmuştur da ben bilmiyorumdur.

hem kat be kat ne? biz nasıl hissediyoruz onu, logaritmik mi? doğrusal mı? mesela 1000 Hz'deki bir sesin basıncını iki katına çıkartırsan artma yalnızca 6 dB oluyor. nasıl hissediyoruz biz?

kısaca "kat be kat" çok muğlak bir kavram bir şeyler düşünmek için.

eğer bunlar gerçekse, bence kastedilen ' acı çekmek' . öyle ya da böyle.

şimdi yanlış bilgi vermekten korkuyorum ama bildiğim kadarıyla çok daha farklı teknikler var cehennemde, yanmakla bitmiyor.

ayrıca yanınca da ölünmüyor, yandıkça yanıyorsun ve sonsuza dek yanıyorsun. sonu yok.

Teknoloji çok gelişti artık öyle düşündüğün gibi değil.

Kılmadığın bütün farz namazlarını kızgın sac üzerinde kılacaksın, iman kurtarmıyor, müslümansan dahi.
Deriler yenilenecek, yeniden yanacaksın.
İrin fışkıracak, ufunet, kan, safra, balgam ıyk.
Sado mazoysan ama var ya... Uuu..

Doğum günümden günler sonrasıydı. İstanbul'a geri geldim finallerden sonra ve mezun olan arkadaşımla buluştuk. Bana "Doğum günün kutlu olsun dostum." dedi ve eski ama oldukça hoş bir cep saati verdi. "Bu, benim için oldukça önemli bir şeydi. Doğum günü hediyesi olarak sana vermek istiyorum." dedi. Kendisi hediye almayı, vermeyi ve özel günleri toptan sevmeyen bir insan. Bu yüzden kendimi çok değerli hissetmiştim. Hala da duruyor tabii o saat.

benimki pek beklemediğim değil, bekliyordum ama pek umudum da yoktu.

1991 yılında, 12 yaşımdayken yazlıkta bir yavru kedi buldum. besledim falan alıştı da iyice. annemler dedi ki burada besle bak, dönüşte ankara'ya götüremeyiz. ısrar ettim falan ama olmaz dediler. bir yandan da hak verdiğim için çok da ağlayıp zırlayıp kendimi yerlere atmadım diye hatırlıyorum. içten içe de razı oldum bizimle gelmeyeceğine.

o yaz doğumgünümde annemin verdiği eğri büğrü bir paketten kedi tasması çıktı. bunun anlamı kediyi ankara'ya götüreceğimiz idi. hala unutamadığım bugüne kadar aldığım en güzel hediye idi.

o kedi 13 yıl en iyi arkadaşım oldu.

Burası bazı alanlarda gerçekten güzel bilgiler veriyor bazende kimseye soramayacağınız soruları öylece ortaya atıp milletin acımasız cevaplarını bekliyorsunuz. Bir nevi hayatın gerçeklerini objektif bakan insanlar tarafından yüzünüze vurulması için güzel bir yer. Kimi zaman bu objektif cevapları modlar beğenmese de genelde silerler aynı şekilde kendileri yaptıkları zaman "ama kononon içoroğo çok hossos" gibi aptal bir savunma yaparlar. Neyse dediğim gibi her ne kadar modların (hepsi değil tabi ki) tam bir aynasız olduğunu düşünsem de burada takılmayı seviyorum.

karakterimize uyduğu için takıldığımızı düşünüyorum. bir de diğer platformlardaki üslup da etkiliyor seçimlerimizi bence.

İşin bilgi kısmını sözlükten almıyorum. Gerçek bilgi sözlükten ya da duyurudan öğrenilecek kadar basit değil. Gerçek bilgi için kitap okumak, araştırmak yapmak, bir şeylere zaman ayırmak gerekiyor. Sözlük, duyuru ya da forum sadece senin genel kültürünü geliştiriyor. Bir yazı okuyunca "böyle bir şey de varmış" diyorsun. Bunu bilmeyen insana göre bir adım önde oluyorsun. Burası olmazsa olmaz değil benim için ama sorularıma yanıt aldığım zaman ya da kullanıcıların işine yarayan cevaplar verdiğim zaman kendimi iyi bir şey yapmış hissediyorum. Bana göre sözlük, duyuru ya da forumlar sosyal medyaya göre çok daha faydalı. Az buçuk bunlardan sıyrılabilmiş insanların buraya geldiğini düşünüyorum. Bana deseler ki sana 10 bin tane Instagram takipçisi verelim, bütün gün herkesle muhabbet et, istediğini yap. Bir süre sonra sıkılırım. İnsanlara "Eee nabıyonuz" diyebileceğim bir ortam ararım.

Ekşi olgunlaşmış pişmiş doğru bilgiyi bulabileceğin bir yetişkin sitesi değil. Ben buraya öğrenmek için değil ahalinin nabzını tutmak için geliyorum. Yaşamsal sürecin normalleri doğrultusunda bir ergen (20'lik) sitesinden öğrenebileceğim başka da birşey yok zaten.

"deniz toprak" olabilir gibi geldi, ama bu şarkıyı söylediğini hatırlamıyorum.

@koskoca kirpi: babam da onun olabileceğini söylemişti ama deniz toprak'ın sesi daha tiz sanki, ona ihtimal veremedim bu yüzden.
@tncserap: evet, gülbeyaz'dan sonra patlamıştı zaten bu şarkı. ama kimin söylediğini yazmıyor ne yazık ki.
@nobody: o da değil ya :(

neslişah

@gargamel: öyle bir sonuç alamadım ama?

ya illa youtube da olması mı gerekiyor, youtube doğrulama aracımı :)) ses benzerliğinden gittim.

google'da baktım zaten ama sonuç alamadım :(

Hahaha ayın duyurusu seçtim bunu. Ne güldüm. Bir de erkekler bayıla bayıla yiyor ya, her yerde paylasıyolar bir de. Seversin filan tamam da gizli saklı ye bari abi. Hiç denemedim ama demek ki o kadar dehset bir şey ki yerken foto bile payasılıyor.

kültürle ve farklı tatlara açık olmakla ilgisi olsa gerek.
aynı şekilde ıstakoz, ahtapot, kurbağa bacağı gibi şeylerin besin olarak kullanılması da geçerli bence. insan hayret ediyor tabii.

İlk seferinde, ne olduğunu bilmeden arkadaş zoruyla önüne koyuluyor, denemek zorunda kalıyorsun.

Daha sonra tadına bayıldığın için ara sıra yiyorsun. Görünüş olarak benzediği şey ile bir alakası olmadığı bilindiği için büyütmek manasız.

ohoooo o zaman muz, hıyar falan da yemeyek ?

burnu olan nasıl seviyor asıl ben onu anlamadım

Yetişkin bir insan (bkz. sen) insanların zevklerinin farklı olmasının çok doğal olmasını nasıl bu kadar garipseyebiliyorsa o yüzden.

gecen sene nisanda adana'da yedim. cesitli sosyal medya ortamlarinda da paylastim yedigimi. bu nisanda tekrar gitmeyi planliyorum, yine yicem.

basinin tadi eh iste ama sonunun tadi nefis. herkesin hayatinda en az bir kez yemesi lazim.

"neymiş bu" dedim ve arattım.
aratmaz olaydım.

şırdan üzerinden espri yapanların hem düşük iq'lu hem de gizli eşcinsel olduğunu düşünüyorum. tamam ilk gördüğünde "ahauhua bu ne la" dersin falan ama şırdan yemeyi mizah malzemesi haline getirmeye çalışmak ve cinsellikle ilişkilendirmek cidden inanılmaz leş bir davranış.

hayır tut ki affedersin yrrağa benziyor olsun. ulan beni konuşturmayın şimdi, her gün dünyada milyonlarca yrrak yenmiyor mu? bok değil ki bu, tenasül uzvu. millet her gün ağzına, burnuna almıyo mu bunu? o kadar "ekstrem" bi şey mi gördüğünüz? kızı erkeği, allah aşkına yetişkin olup da her gün öyle veya böyle yrrak görmeyen kaç kişi var? erkekler zaten kendilerinde olanı görüyor, kadınlar da adamdakini görüyor.

hayır dediğim gibi boka falan benzese "oha bu ne ya" dersin anlarım da pipi lan bu pipi, içselleştirin benimseyin hepimiz orusbu olalım demiyorum ama anlamıyorum yani neden "penisi çağrıştıran" şeylere böyle öcü muamelesi yapılıyor. PİPİ LA PİPİ HOOUUUV. hiç mi görmediniz?

"abi gördük de yemesek daha iyiydi..." derseniz, işte tam bu noktada gizli eşcinsel olduğunuzu düşünüyorum. YEMEK lan o. insan yemek yerken niye pipi düşünüp rahatsız olur ki, manyak mısınız?

bak tadını sevmezsin, görüntüsü iştahımı kaçırıyor dersin eyvallah bunlar çok normal. zevk ve estetik meselesidir. diğer türlüsü felaket.

Seviyorum. Mahalle aralarında yapılanları daha çok seviyorum.
Mahalle arasında yediğim şırdandaki bok tadı ağzımdan 1 hafta gitmezken en lüks restoranda yediğim şırdanın bok tadı sadece 4-5 saat duruyor. O yüzden samimi esnaf foreva!

Not: Adanalıyım.

Umutko Douglas adamsa selam çakmış.
Cevabıma gelecek olursam, hiç yemedim yiyen de görmedim ama ilk fırsatta yiycem notumu aldım.

hem dövme kötü ve çok klişe, hem yapılacağı yer kötü. oraya yakışmaz bence.

bu kadar buyuk oraya yakismaz bence. daha kucuk olursa da bu havayi vermez sanki. ama zevk senin vucut senin cok begendiysen yaptir kimseyi dinleme.

Nereye yapılırsa yapılsın kötü bence.

harika :)

Çok kötü

kelebekli babetiniz ve kirik hayallerinizle guzel durur

@tiarwain ahhahahaha bok gibi yani ben de öyle düşünmüştüm

evet, yine aynı sorun peydah oldu.
hatta dün ben de soracaktım aynısını.

dün öyleydi,şimdi düzelmiş.

@basubadelmevt bende hala bozuk

Bende 6 saat sonra diyor. Aylardır öyle

duzelmis mi bir bakin.

düzelmiş

Biraz bekle bence. Böyle şeylerde zamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Acele işe şeytan karışır uzaktan izle 1 hafta sonra bas gaza.

çok riskli bir durum.

1) siz gaza basarsınız. o ayrıldığı herifi kıskandırmak için size yakınlaşır

2) siz gaza basarsınız daha unutamamıştır, sizi dikkate almaz

eğer biraz zaman tanıyayım derken bokunu çıkarırsanız gaza başkası basabilir.

biraz zaman tanıyayım derken herif arayı tekrar düzeltebilir zaten bu durumda yapacak bir şey yok.

bence bekleyin ama gözlemi kesmeyin.

bir müddet daha iletişimsiz kaldığından emin olun diğer herifle. sonra bas gaza.

Meriç sen misin?

karakteri nasıl? olgun biri mi?
zira benim arkadaşım sevgilisi ile araları bozulunca sosyal medyadan çıkarmalar filan yapıyorlar ama sonra barışıyorlar yeniden. kısaca trip atmanın bir tık yukarısının sosyal medyadaki hali olabilir bu. ergen ruhlu biriyse tabii.

Meriçlik yapma.
Belki barışacaklar?
Yara bandı olmanın alemi yok.

daha çok yeni mevzu. niyetini belli etmek için erken ama iletişimi canlı tutmakta zarar yok.

Aşıksan hayır, takılalım diyorsan evet. Gerçi eski ilişkisi uzun muydu? Kısa bir beraberlikse gaza basabilirsin

Kimi takipçiye eklemiş kimi takipçiden çıkarmış inceliyorsan bu kafayla işin zor.

sarki soylerim bir de evi turlarim

disardaysam oturamam yerimde.

Şükrederim

hemen saçma salak dansımsı bir şeyler yaparım. sonra en sevdiğim hareketli şarkılardan birini patlatırım. sevgimin kabardığı kişiye de "seni çok seviyorum." diye sade bir mesaj atıyorum.

yazıyorum ben

Ben ağlıyorum. Teksem kesin ağlarım yanımda biri varsa gözlerim dolar tutarım bir şekilde kendimi

İçerim sonra taşarım

ısırırım

cimcikliyorum

www.etymonline.com

hayır. latince "confusus" kökenliymiş.
en.wiktionary.org
www.etymonline.com

A Confucian Confusion adında bir Edward Yang filmi vardır, soru onu çağrıştırdı. paylaşmak istedim.

ayzek niyvtın.

ayzek nivtın.

ayzek nüyvtın

ayzek niütın.

Sör ayzek nivtın

Sörsüz okumam

sör ayzeg nüitın

ayzek nüütın :D

ayzek nüvtın.

İshak Nevaton

ayzek nivtın

Ayzek niuvtin.

Şöyle bir liste yaptım ama sizce nasıl?

Ütü
Elektrik süpürgesi
Saç kurutma makinesi
Battaniye
Yorgan
Yastık
Çarşaf
Havlu
Tencere seti
Tabak seti
Halı
Gardırop

-evlerinde var mı, bilmiyorum ama televizyon da olabilir aslında. anne ve ona bakan kardeş sürekli evdeyse beraber vakit geçirebilirlerdi.
-evlerinde rutubet varsa ama kıyafetlerini koyacak dolapları yoksa en azından idare etmelik uygun bir gardrop da olabilir.


elektrikli süpürge, fırın gibi elektriği çok tüketen şeyler faturanın yüksek gelmesine neden olacaktır diye düşünüyorum.

Elektrik süpürgesi dediğiniz gibi olabilir de fırın lazım olmaz mı bir şeyler pişirmek için? TV daha lüks kaçmaz mı ona göre? :(

caydanlik

işte bu noktada her şeyi düşünmek gerekiyor. yani kıyaslama yapmak istemiyorum aslında ama bizim de durumumuz ilk başta kötüydü. ben annemin fırını çalıştırdığını yılda sadece bir kez görmüşümdür fatura yüksek geliyor diye. insanlar böyle durumlarda her şeyden kısmaya çalışıyor.
zaten plazma, lcd ekranlardan alınmasa da olur. en azından klasik tv'lerden alınabilir, evde kalanlara ses olur diye söyledim.

eğer evlerinde doğalgaz yoksa ve soba ile ısınıyorlarsa metal güğüm de olabilir. soba yanarken en azından su da ısıtmış olurlar. ya da elektrikli şofben. en azından fırına göre daha elzem bir şey.

Doğrusun @Meb, ben tabii daha çok karnı düşündüğüm için.

Doğalgaz yok, soba var. Güğüm olayı mantıklı, sanıyorum vardır, verilmiştir sağdan soldan diye tahmin ediyorum. Yine de bunu da dikkate alayım.

Elektrikli şofben olayını da hiç düşünmemiştim, onu da bi sorayım.

Evde ne var ne yok bilmiyoruz ama öğrenci evindeyken ne olmadan yaşayamıyorduk diye düşündüm ocak, tüp, soba-ısıtıcı, şofben geldi aklıma. Halı da önemli. Bütçe kısıtlıysa fırın olmadan da yasanabilir.

Evde beyaz eşya yok, mobilya yok, sadece kilim, birkaç parça yer minderi, yerde oturmalık yastık, battaniye vs. var. Onlar da konu komşudan yardımlarla gelmiş zaten.

Evrenin sırrını keşfetmiş olmanın verdiği heyecan, ateist olmanın getirdiği sözde karizma o kişilerin maalesef bu kadar saçmalamalarına neden oluyor. Biri kedi, köpek bile adını öğreniyor yazmış. afsgfsbd. Sanki o eylem çocuğa adını öğretmek için yapılıyor. Dini bir ritüel işte. Şu kadar basit bir olaydan ateizm reklamı yapmak çok boş bir hareket.

ateistlikten ziyade milli kültürsüzlüğümüzle alakalı bir durum. yobaz dinciler de aynısını yapıyor, ateistler de, çaya şeker atmayanlar da, veganlar da vs vs... kendileri için değil başkaları için yaşayan arkadaşlar bunlar.

Çünkü insanlar sizin gibi düşünmüyorsa eğer ya köylü ya da cahil olur Ekşi'de. Burada mutlaka lümpen takılman lazım. Adama desen ki yahu sen öyle yap tamam olmaz, sende onun gibi düşünmek zorundasın çünkü onun dediği doğru.

Halbuki onun dediğinin ömrü de kendi ömründen daha kısa. 2.bp.blogspot.com Şurada 18.yüzyılda Fransız Kralını görebilirsin mesela o dönemin doğrusuydu o, şu anda götünle gülüyorsun muhtemelen.

Not: Atayızspor.

caps or gtfo

bana hiç denk gelmedi, iyi kötü vakit geçiriyorum duyuruda böyle genelleyecek kadar sık olsaydı bilirdim diye tahmin ediyorum.

dediğiniz olay ancak abuk subuk bin defa sorulmuş sorularda olmuştur, sakız çiğnemek orucu bozar mı? gibi gibi...

@üğpoıuy: aptallık derken?

@nickimin hakkini veremedim: ben de burada çok vakit geçiriyorum. dini sorular zaten o kadar da çok olmuyor ya da salt dini içerikli olmuyor. ama defalarca denk geldim. en son örneği hala mevcut zaten. bebeğin kulağına isim okumakla ilgili olan duyuru. nick'leri tam olarak aklımda tutmuyorum ama denk gelirsem özelden atarım.

www.youtube.com

şöylesi hakaretlere maruz kalınca doğal olarak tenhada yakaladıklarını cezalandırmak istiyor olabilirler.

çünkü burası anonim bir yer ve insanlar içlerinden gelen şeyleri çok daha rahat söyleyebiliyorlar. söz konusu da din gibi toplum içinde konuşulması hele hele sorgulanması çok hassas bir konu olunca içlerinde birikiyor burada patlıyorlar. arada benim de yapasım geliyor sonra diyorum lan dur kendine gel sanane. ondan sanırım.

burada verdiğin örnekleri esas alırsak haklısın, saçma bunlar.

ama ben bunun genelde aksi şekilde vuku bulduğunu gördüm m e b. bunlar dindarları kendi aramızda çekiştirirken söylediğimiz şeyler. zaten nasıl oruç tutulacağına ateist neden cevap vermeye kalksın. pek görmediğim, duymadığım bir şeyden bahsediyorsun. (hani aman abi nasıl tutarsan tut, ben yemeğimi yiyorum ve canın çekiyor diye beni dövme yeter, der, bunu çok duymuşuzdur mesela)

benim gördüğüm bu muhabbet x var mıdır, yok mudur, inanç nasıl bir şeydir vb şekillerde önce dindarlardan ateistlere "tavsiyeler" oalrak geliyor, sonra olay tartışmaya dönüyor, sonra da dindarlar ateistlere biraz kızıyorlar.

yani mesela mikroskopik bir canlıyı maksroskopik bir "ara form", başka genustan bir fosil olarak sunma türünden tatışma kazanmak için gerçek çarpıtmayı vs ateistlerde ben pek görmedim. bu, verilen cevaptan çok, dışlama derdi açısından tasvirini yaptığın davranışa benziyor diye örnek verdim bunu.

ateist olmakta karizma da göremiyorum. bunu karizma meselesi vs gibi algılamak dünyadaki tartışmalara gerçek çarpıtan bir dinci(harun yahya dindardan ziyade dinci olsa gerek) kadar zarar verir. ya öyle saçma ki elma yere düşerken sen de bunu gözlemlerken ne kadar karizmatik olabilirsen inançlara prim vermiyorken de o kadar karizmatiksin. karizmanın konuyla alakası bile yok.

çek cumhuriyetinde ateizm %85 oranında diye biliyorum. burada ateistler sürekli tehdit edildikleri için "ateist" olmak belki bu tür algılara neden oluyordur.

ben doğrudan konunun kendisi değil de ibadetlerle uğraşan ateist -kurban bayramı sanıyorum genel olarak tartışılan bir şey- görmedim. bu zihniyeti daha ziyade dindar kesimde görüyorum ben. argümantatif değil de totolojik konuşma tarzından bahsediyorum.

İnançla inatlaşan şüphecinin hali biraz sıkıntılı evet :(
Gerçek ateizm bu değil ama, valla bak.

sizin dininizde nasıl "inanmayanları bulduğunuz yerde öldürün" emri varsa, bizimkinde de "inananlarla bulduğunuz yerde dalga geçin" var. bence bizimki yine de daha ılımlı.

saygı duyacaksın bize. biz nasıl beş vakit ezan gürültüsü çekiyorsak, siz de beş vakit "bırak yaa kaçıncı yüzyıldayız" tıngırtısı çekeceksin.

(bkz: kısasa kısas)

böyle cevap verince saçma mı oldu? :D

Saygıyı sadece kendilerine duyulması gereken bir şey olarak düşünüyorlar çünkü.

@godoşu beklerken: bir tek benim mi dikkatimi çekmiş, anlayamadım. bundan böyle caps alsam iyi olacak zannedersem :) ayrıca ikimizin de yaptığı algıda seçicilik mi bilmiyorum ama aksiyle karşılaşıyorum. bu örnek olarak verdiğim konular ve cevaplar hatırladığım kadarıyla olanlar üstelik. hatta duyuruyu silmiş ama @devilred'in bir duyurusu vardı akademik hırsızlıkla iilgili. devilred de duyurusnu "allah belalarını versin mi?" diye bitirmişti. cevaplardan biri de "allah yok. bla bla" yazmıştı. işte bu tarz cevaplardan da bahsediyorum.

@harzem: açıkçası evet :)

saygısız olmak bence. neden takılıyorsun ki?

mezarın içine girince de aynı ukalalıgı göstermelerini isterdim:))

meb, kusura bakma, uzun yazımı tamamen editledim:


kendi adıma özet geçeyim:

genellemedeki eyleme ilişkin değerlendirmem: bu şekilde cevap veren ateistlerin tavırları bana göre saçmadır.

genellemeniin ne kadar doğru bir genelleme olduğu kanısındaki kanaatim: a: din iddiaları, b: ibadetler c: kişilerin söyledikleri ve yaptıkları arasındaki uyuşmazlık

ateist soruda bahsedileni en çok a ve c durumlarında yapar bana göre genellenebilecek olan budur, "ekmek" değil "örnek" söz konusudur. oruç da ne saçma şey canım"ı mı daha çok duyuyoruz, "oruç tutup da etrafa çatmak ne saçma canım" mı daha çok duyuyoruz?

soruya cevap kadar genelleme üzerinde durdum çünkü bana göre de temsil sorunu var biraz.


neden editledim: bu soruyu defalarca kontrol ettim, soruda değil de cevaplardan birinde kaşıma olduğunu düşünüyorum, bilinçli yapıldığını düşünüyorum, buna başta açıklama yapma girişimimin safça kaldığını düşünüyorum ve bahane vermemiş olmak için editliyorum.

Soruna biraz farklı bir cevap olacak ama;

Birazcık düşünen bir insanın, bak birazcık diyorum, dinlerin insan uydurması olduğunu bulması bence çok kolay. Yaratıcı var mı yok mu belki arada kalırsın da, dinler için çok az düşünmek yeter.

Bu azıcık düşünmeyi yapmayan, inandığı kitabı okumayan, çelişkilerini ortaya koyduğumda bana boş boş bakan insanlarla dalga geçiyorum ben. Ha, o da benle dalga geçsin sorun değil benim için. Geçebiliyorsa tabii lol.

@godoşu beklerken: öncelik bu denli uzun ve açıklayıcı cevap vermeye çalıştığınız için teşekkür ederim. fakat dinin eleştirilebilir olması ile dini ritüellerin uygulanışı hakkında bilgi alınmasını neden aynı kefeye koydunuz? benim eleştirim (duyurumda açıkça belirttiğimi düşünüyorum ama sizin vardığınız noktayı görünce şüpheye düştüm) dini eleştiren ateistlerden ziyade "şu ibadeti nasıl uygulayabilirim?" sorusuna alakasız şekilde "allah diye bir şey yok, niye kasıyorsun ki?" diye cevap veren ateistlere yönelik. yani bu tür cevaplar, vegan birinin "dana bonfileyi nasıl pişirmeliyim?" sorusuna "et yemek katilliktir! et yemeyin!" demesi kadar gereksizdir. yani veganlar istediği kadar et yemenin yanlışlığını kendilerince bir şekilde izah etmeye çalışabilir ama onun yeri o soru değildir. işte, benim bahsettiğim de bu şekildeydi tam olarak. dini, dini görevleri, ritüelleri, gelenekleri eleştirmek normal bir şey elbette ama o tip soruların altı değil en azından.
hatta çok güzel bir örnek daha geldi ikimizin de gözünün önüne:
@humblebirth'ün cevabı. şimdi, benim eleştirdiğim kısımla, sevgili @humblebirth'ün dile getirdiği kısım arasındaki bağlantı nedir? aradaki tek bağlantı din ama içerikleri farklı. umarım anlatabilmişimdir.


bu arada görsel de şu:
i.hizliresim.com :)

işte haklısınız, diyorum ki, bu soruyu bir genelleme gibi sorduğunuz zaman değerlendirmenize katılıp genellemenize katılamıyorum çünkü ateist genelde din eleştirisi soruları sorar ve dalga geçerse -benim bildiğim- bunlarla geçer. stereotip dediklerinizden ziyade bunların üzerine odaklanıyor sanki demeye çalıştım.

yani bunu yapan insan saçmalamıştır ama başlığınızdaki kadar genellenebilir bir profil göremiyorum, diyorum. o genellemeyi şu konularda yapabiliyorum, diyorum.

öyle uzun bir cevabı okuduğunuz için teşekkür ederim. kısmen katıldığım bir şeyin katılmadığım yanını anlatmak sanırım tamamen katılacağım veya katılmayacağım bir şeyi anlatmaktan daha zorlayıcı geldi bana, ayrıntıya girme ihtiyacı duydum. bilemiyorum şimdi hala alakasız geliyor mu size söylediklerim?

(yani o yıldızların hepsi birer örnek, tartışalım diye koymadım, bunu ben de belirttim aslında başlıktaki gibi "ateistler" diye genelleyeceksem bunları genelleyebilirim sanırım, diye)

not: resme güldüm. ama veganlığa nazaran söz konusu küme daha tehditkar bir ortamda yaşadığı için sözel ve yazılı ifadeye ağırlık vermezse çatlayacak hissi olması beklenen bir durum olur sanırım :D

özel mesaj üzerine editliyorum:

vatandaşlık kimliğinden ötesini zerre umursamayan bir insan olarak geçmişteki gibi galeyana gelmenin aksini savunuyorum, yukarıda yazdığım şeylerden biri sadece bir örnek olup o örnekleri de "stereotip sanırım bu şekilde" diyebilmek için verdim.

bu nasıl böyle anlaşıldı, bilemiyorum ama ülke diken üstünde, olabilir. fakat tam da bu nedenle, madem, bir daha olması için değil de tam da bu aralar olmaması için hatırlayabiliriz bunu. o tufaya bir daha düşmememiz için. neyse, üzüldüm.

Yobazlar da o yüzden.

bizim ülkenin insanlarının çapsızlığıyla alakalı. ülkemizin er sektörü kötü olunca ateistleri de kötü. hele ekşidekiler dünyanın en çapsız ateistleri. dediğin gibi her dini soruda fırlamalık yaparlar. karşısındaki ile dalga geçilince o işten vaz geçeceğini sanıyorlar. dalga geçmek onu daha çok dine bağlar bilemiyorlar.

@tncserap ben orada dinlerden bahsettim Tanrıdan değil. Bunu da açıkça belirttim zaten :) Tüm inananlar ya düşünmüyor, ya da düşünüyor ama eyleme geçmiyor/geçmekten korkuyor bana göre.

@meb farklı bir cevab olacak dedim zaten :(

Gerçekleri söylüyorlar sadece. Cem Yılmaz'ın da bu konuda bir açıklaması var. "Herkes benim yokluktan bu günlere geldiğimi düşünüyor ama ben eskiden de zengindim. Biz hep havyar, hep rahatlık." benzeri bir şey söylüyordu bir gösterisinde. Haksız değil. Bu adamın 2000'li yılların başında Porsche'si vardı bildiğim kadarıyla. O yıllarda bile o arabayı alacak kapasitesi varmış demek ki. Ali Ağaoğlu da sıfırdan zengin olmuş biri değil. Ailesi zengin. Bu laflar biraz da okumaya g.tüm yemedi, ama bakın zenginim iması taşıyor. Sanki okul okuyanlar milyoner olmak için okuyor. Onlar bunun öyle olduğunu düşünüyorlar.

aslında ortamda iki farklı durum var buna sebep olan:
1. toplum içinde, okumuş olmanın getirdiği saygınlığa erişememiş olanların (ki bu bile tartışmalı açıkçası), bu eksik yönünü "bakın, neden okuyorsunuz? hayatınızı iyi şekilde idame ettirebilmek için. peki, ben bunu okumadan başardıysam, demek ki okumamamın hiçbir anlamı yok. yani bana bu noktadan vuramaz, eleştiri yapamazsınız." diyerek örtme eğilimi. bir nevi aşağılık kompleksinin bir türlü dışavurumu da diyebiliriz başka yönden de.

2. (bkz: survivorship bias )

ağaoğluna şirketi babasından kalmış
acun'un zaten abisi doktor, amcası akp milletvekili, kendisi de kadıköy anadoluda okumuş yani, öyle anadolunun bağrından yokluktan gelmiş kişiler değil bunlar yine de.

eskiden üniversite okumak da maddi-manevi anlamda daha zor olduğundan okuyan eden adama ihtiyaç var, okuyan-üniversite mezunu dil bilen adam az, dolayısıyla devlette de özelde de en klas ve iyi yerlere bu adamlar geliyor, en iyi paraları genelde iyi lise, kolej ve üniversitelerden mezunlar kazanıyor, zaten sayılı okul var o dönem.
fakir çocuğu da çalışıp okuyarak iyi yerlere gelip, sınıf atlayabiliyor.
ama şimdi geldiğimiz hal belli.

Manipülasyon doğrudan amacı olabilir, olmayabilir ama tabii ki manipülasyon. Bunu geriye götürecek olsam kendi çocukluğuma kadar götürebilirim belki ama bizim 8-10 yaş civarımızda 'Ya topçu ya popçu olacaksın' konuşmaları vardı. Tabii ki televizyonda topçunun, popçunun, 'it-girl'ün ya da benzer bir zenginin gördüğü saygınlığı ve parayı gören bir kişi (özellikle daha yeni hayatı anlama evresindeyse, çocuk veya ergense) neden çalışmak istesin ki? Hani, çalışması onu bir yere taşıyacak olsa bir motivasyonu olur ama hem sıkıcı sıkıcı şeyleri eşek gibi çalışacak, hem de getirisi bir topçu-popçu, vb kadar yüksek değil. Kolay yoldan para kazanmak ya da köşeyi dönmek her zaman bir kesimin isteği tabii ki ama ülkemizde yüceltilmesi, baş tacı edilmesi 1980'lerde gerçekleşen, 1980'le gelen bir durum. (En azından, dönem eleştiri filmlerinin gösterdiği kadarı ile). O dönem magazinin Ses dergisi formatından çıkıp halka erişir olduğu ve bayağılaştığı dönem, aynı şekilde arka arkaya sürekli pop şarkıcılarının çıktığı ve albüm patlamalarının yaşandığı dönem, peşinden gelen 90'lar zaten Televole'nin başladığı dönem. Yoksa bizim kanallarda Bill Nye'lar, Neil de Grasse Tyson'lar vardı da, bizim millet mi izlemedi.

'Okumadan da başarılıyor' mesajı veriyor tabii ki alttan alta ama bu bir anda gelen bir şey değil. Bu sürekli bir dönüşümün sonucu. Bunun ve birtakım politikaların sonunda da zaten cahilliğin iyiden iyiye neredeyse gurur kaynağı olduğu, birilerine 'entel' denerek güya aşağılandığı, yöneticilerine kadar cahilliğin içimize işlediği dönemlere geldik. Hatta buna cahillik demek ayıp olur; sonuçta bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp. Hepimiz bir noktada cahiliz. Buna cahillik demeyelim de, öğrenmeye direnmek, öğrenmemek için inat etmek ve bunu da başı dik bir şekilde savunabilmek diyelim.

Bu insanlar işvereni oldukları beyaz yakalıları sindirmek zorunda. Kendileri okumayıp zengin olmuş. Okumayıp amele olanlar da var ve asıl çoğunluk bu kesim zaten. Arada nispeten şanslı beyaz yaka var ve okumamış zengine karşı iş çevirebilme yeteneği teorik olarak bu beyaz yakada mevcut. Ha ama işte o beyaz yaka hakkında en alttaki amele bile "okumuş da noolyo, ilkokul mezunundan emir alıyo" diye düşünürse, beyaz yaka kendini değersiz hissedecek. Üstten alttan kuşatılınca kendi işinin patronu seviyesine ulaşamayacak. Verimli yıllarını patronu zengin etmeye harcayıp 40 yıllık şantiye mühendisiyim/40 yıllık fabrika müdürüyüm titriyle hayatını anlamlandıran bir beyaz yakalı posasına dönüşecek.

@aych
Beakman be mcgyver iyiydi bence, söylemeden edemedim.

"a variant name of mary the mother of jesus" diyor wikipedia.
üstelik önerilen kişilere baktığımızda da kadınlar çıkıyor:
en.wikipedia.org

kadin

kadın diye duymuştum ben de

soledad villamil diye bir kadın oyuncu vardı.

dini yönden söylüyorsanız, birinci günde konulmalı ama yedinci gün sonrasına da bırakılmamalıymış. çevremdekiler de genelde birinci günde okuyorlar.
www.fetva.net

Dogar dogmaz ya da aile buuyukleri ne zaman gelirse (bir an evvel) okunur diye biliyodum ben.

Mutlaka vardır ama en azından görev teslim olayında sahne alacak ünlü bulamadı diye çok haber yapıldı, yeterince popüler olanların hiçbiri kabul etmemiş sahneye çıkmayı.
www.foxnews.com

Tabi ki hayir cunku Trump gelince konserleri basan Noel'de icki icirmeyiz diyen dalkavuklar olmayacak, muhalif medyanin editorleri teker teker hapse atilmayacak, sosyal medya uzerinden hukumeti elestiren emekli John'u kimse mahkemeye cikarmayacak.

Edit: Gelismis ulkelerin bir ic ve dis politikasi vardir ve bu her zaman kendi ulkesinin yararinadir. Detaylar kisiden kisiye degisir ama ulke ayni kalir. Trump geldi diye ornegin ulkenin yonetim seklini degistirmeye kalkmaz.

valla bildiğim kadarıyla "dinild trimp siçilirsi bişki yirliri tişiniciğim, ühühühü" diyen ünlüler arasında sözünde duran kimse yok.

trump'ın yemin töreninin ertesi gün aynı yerde daha kalabalık katılımla gerçekleşen woman march'da yarramı ye trump'da * dediler, siktir git * de dediler geri vites görmedim. (:

Amerikada tek parti sultası yok. 4 ya da en fazla 8 yıl dişini sıkarsan senin parti alıyor seçimi zaten. Neden kassınlar.

meb haklı. kanada'ya giderim, avrupa'ya kaçarım diyen bir sürü ünlü halen los angeles'ta.

bi carrie fisher tuttu sözünü.

twitter.com

Anneni ikna etsen. Ne kadar iyisin.

Fotoğrafını çekip paylaşsanız ya burada keşke... (Kusura bakmayın cevap olmadı ama)

geri gelir kapıyı tırmalar muhtemelen

Kalsın ve tuvalet için de önlem almalısın

hava çok soğuk olunca biz de içeri alırdık, karnını doyururduk, kenarda yatardı. gündüz olunca giderdi. hiçbir sıkıntı olmuyordu. yani bırakın kalsın.

işeyip sıçabilir.

O tatlı şey yatağına sıçıp üstünü nevresimle örtsün de gör bakalım.

Muhtemelen alışır ve bir daha da gitmez

çıkarmaya kıyamadım beraber uyuduk :) tuvalet sorunu da olmadı^^

Kediciğin bir gece de olsa rahat uyumasına sevindim:) Şimdi çıkardınız mı peki?

Gözlemlerime göre, sokak kedileri eve pek alışkın olmuyor, yiyip içip uyuyup, biraz vakit geçirip sonra çıkmak istiyorlar. Ama evde bakılmış, sokağa atılmış bir kedi ise alışkın da olabilir.

@peggy

sabah çıkardım tuvalet ihtiyacını gidersin, eve de çok alışmasın diye.

yaşı baya büyük belli, önceden evde bakılmış sanırım çünkü başta biraz ürkse de azıcık sevince sırnaşıyor hemen :) annem 1 hafta yok, muhtemelen 1 hafta geceleri alıp sabah çıkaracağım işe giderken.

o kadar uzun süre tutacaksan iç dış parazitini yaptır bari de hem hayvan rahat etsin hem sen pirelenme.

Çok iyi yapmışsın.

2000 yada 2001'in yılbaşı akşamı halamın oğlu da aynı şekilde bi kediyi almıştı eve. Beraber şimdi amerikadalar. Umarım sizin ilişkiniz de böyle uzun soluklu olabilir :)

@Freya+1

hala seninle mi.

Sportify listesini aktarmaktan bahsediyorsanız. Onu aktarmanıza gerek yok. Spotify listesi halindeyse yeni hafıza kartına yeniden indireceksiniz listeyi olup bitecek. Eğer liste halinde değilse (ki liste halinde olmadan kaydediliyor mu bilmiyorum) o zaman da bir liste oluşturur öyle tekrar çevrimdışı olarak çalmak üzere indirebilirsiniz tekrar.

Karttaki diğer bilgilerinizi hafıza kartınıza önce bilgisayarınıza sonra yeni hafıza kartınıza aktarabilirsiniz.

spotify'ın ücretsiz sürümünü kullandığım için etkilenip etkilenmediğini bilemem ama yeni hafıza kartı alınca ben eskisindeki dosyaları komple yenisine taşımıştım ve hiçbir sorunla karşılaşmadım.

"beklemek" ve "bilmek" kelimeleri sürekli tekrar ettiği için çok sıkıyor.
bir de "bekliyosun, istiyosun, bilmiyosun" gibi konuşma ifadeleri de metnin ciddiyetini edebi yönden zayıflatıyor.

ama ses tonunuz çok güzel.

r leri yutmuyoruz konuşurken. bekliyorsun, istiyorsun, bilmiyorsun
artikülasyona dikkat kelimeleri boğuyorsun. daha tane tane konuş

çok güzel bi seslendirme olmuş. görme özürüer için kitap seslendirsen ne güzel olur :)

arkaplanda çalan nedir?

olur

sadece istemeyle olmaz.

Oluyor. Olmuşluğu çok efenim.

başlığa göre hayır, içeriğe göre evet.

Caba gostermez, emek vermezseniz hicbir sey olmaz.

hayır. çok istersek, o şeyi yapmak bizim elimizdeyse, korkuyorsak ama yine de çok isteyerek o şeyi yapmaya çalışıyorsak murphy amca engel olmak için elinden geleni yapar. örnekleri yeterince çok değil mi hayatta?

evet oluyor. denedim çalıştı.

olmayınca olmuyor.

"bizim elimizdeyse" olur, değilse istekten bağımsız olarak olmama ihtimali bir hayli yüksek.

Benim isteyince olmuyor valla ne kadar zorlasam da dualar da etsem ters tepiyor

Yağmur yağıyor ve sen öylece denizi izliyorsun. Bir martı görüyor seni içinde bulunduğu büyük dalganın ardından. Bir dalgaya daha tahamülü yok o an seninle onun arasında. İlk defa lanet ediyor uçamadığına.
Martının sana aşık olması için bir çaba sarfetmedin evet.
Ancak o an denize bakarken bunu dilemiş olabilirdin.

Olur.
Ama yalnızca öykülerde.

olmaz amk.

ama zamanını, paranı ve enerjini harcarsan ihtimali maksimize edersin, o zaman olabilir.

bende oluyor valla. hem de çok sıklıkla. bu gün benim elimde olmayan ama çok istediğim bişey oldu mesela.
çaba sarfetmen lazım tabii. mesela bu günkü olan elimde olan bişey değildi ama biraz benim tavrım, tumum filan da etkli oldu tabii. öyle oturup olsun diye beklemicen yapman gerekenleri yapçan, yani şalışcan. emek yoksa ekmek de yok hesabı.

(bkz: tabii lan manyak mısın)

Olmaz sirf cok istedin diye olmaz her seyi yap yine olmaz

O kritik adımı atarsan büyük ihtimalle olur. Ama o korku var ya...
Zaten yaptığım bir işi yöneticimin gideceği belli olduğu zaman ilk bana teklif edeceklerini düşünmüştüm. Bir de baktım ki insanlar orada burada o pozisyon için kulis yapmaya başlamışlar. Alakasız, işi bilmeyen insanlar. Bir de laf dönüyor ortalarda "Siyam kedisi iyi güzel de o pozisyon ona 3 numara fazla gelir" diye. O cesareti toplayıp "ben de varım" dediğim için öyle mutluyum ki. Ama tutmasaydı bu sefer işten ayrılmak zorunda kalacaktım. Bir risk vardı yani. Ben de bundan çok korkuyordum.

Evlenirdim şahane bi insanım :(. neden üzülüyorum çünkü benim gibisi yok :(.

hayır. daha iyilerini bulmaya çalışırdım.

absolutely.

evlenirdim kesinlikle.. çok çırpınırdım kendim için bulmuşken kaçırmazdım kendimi.

ıstırırım yalarım bile

Kendimle de başkasıyla da evlenmezdim ben. Kendim gibi bir insanı çekemezdim her gün her gün.

Evet, evet, binlerce kez evet!

tanismamiz cok zor.

Evlenmezdim ama fakbadi olurdum asdghjgdsfjk

kendimle aynı evde yaşamak bile sıklıkla tahammül edilemez hale geliyor.

Oturdum ciddi ciddi düşündüm, evet evlenirdim lan daha iyisini mi bulacağım.
Kıskanmaz, ota boka karışmaz, yemekleri de güzel daha ne olsun anasını satayım.

evet

kesinlikle evlenirdim, benden iyisini mi bulucam

Şu halimle evlenmezdim ama evlenmek isteyenler çıkıyor.

salak mıyım amk? bu çirkinlikteki biriyle neden evleneyim? aklımı ekmek peynirle mi yedim.

istemezdim ama kendim oldugum icin degil kimseyle evlenmek istemem

evlenmezdim ama fakbadiliği denerdim +1

sanmam. kotu biri degilim bence ama cok renksiz, istikrarsiz ve sikiciyim. i'nin noktalari yok. anca hayattan tamamen bezmis bir kadin benimle mutlu olabilir sanirim. yoksa yasam enerjisi olan herhangi bir insan uzun vadede bana katlanamaz.

arkadaş bile olmazdım. manyak mıyım ben? uzak durulası.

Evlenmem

Zor insanım evlenmem

kesinlikle evlenirdim, bu yaşıma kadar beklediğim kabahat.

İlk tercihim olurdum. % 101 sadakat garantiliyim, istesem de aldatamam. Beni benden başka alan olmazdı çünkü.

Evlenirim. Artilarim eksilerimden cok.

kendime çıkma bile teklif etmezdim ahahah

Evlenirdim. Olene kadar beraber yasardim.

@eksimeksi, @ekaterina +1

evet evlenirdim, ölene kadar birlikte olurduk. ama tanışma sürecimiz biraz zorlayıcı geçerdi. benim için benim gibisinin olmaması üzücü.

evlenirdim ama bazen ' keşke evlenmeseydim' derdim. bazen de ' İYİ Kİ YAPMIŞIM' derdim.

ekseriyetle ikincisi.

Evlenme vaadiyle kandırırdım zaaa.

evlenirdim :)

sumatra pdf'te bu dediğiniz özellik kendiliğinden mevcut.
adobe pdf okuyucu kullanıyorsanız da
düzenle - tercihler - belgeler - belgeleri yeniden açarken en sonki görüntüleme ayarlarını geri yükle.

hangi pdf açma programını kullandığınıza göre değişir. var zaten böyle bir özellik.

şuradan ilgili programı bulup ilerleyebilirsiniz: www.google.com.tr

mendeley, pdf'lerinizi rahat yönetebileceğiniz, üzerinde notlar alabileceğiniz, istediğiniz yeri highlight yapabileceğiniz, üstelik bilgisayarınız yanınızda olmasa bile giriş yaparak pdf'lerinize ulaşabileceğiniz über bir programdır. tavsiye ederim.

Ayrıca kapattığınız yerden açılır :)

bunlar işe yaramaz mı?
icons8.com
www.flaticon.com
www.iconarchive.com

Şahane bence, nesi öyle geliyor ki.

mükemmel bişiy lan tek çocuk olmak, kafan mı karıştı? arkadaşın varken kardeşi napıcaksın, bir sürü dert tasa sorumluluğun yanında tüm gelirler kardeş sayısına bölünüyor. kardeşimi çok seviyorum o ayrı ama keşke tek çocuk olsaydım, resmen işsizlikten mutfakta oturup çay demleyeceğime kendi işimin patronu olurdum o olmasaydı. kısfmet.

Etrafımda kardeşi olanlar hep birbirlerinden nefret ederlerdi, yaşları buyuyup çalışmaya başlayana kadarda(şimdi iyiki kardeşim var diyorlar 30+yaşlarda) deli gibi kavga ettiler sürekli birbirlerine tuzak kurdular bin türlü fenalık yaptılar geneli bu şekildeydi bir çoğunun, arada 15+ yaş farkı olanlarda çok sorun yoktu.

tek çocuk olmaktan hep mutluydum, ama şimdi onlardaki kardeşlik bağını hiçbir arkadaşta bulamıyorum

yani şöyle, birşey istediğinde eğer maddi durum da müsaitse genelde alınır. herşey senin üzerine planlanır.

35 yıllık tek çocuğum. Ölümcül sokak hayatım vardı çocukluğumda ve gençliğimde. arkadaşlarımla aacayip eğleniyordum. o yüzden hiç abi / kardeş arayışında olmadım. ama yaş ilerledikte lan keşke 1-2 kardeşim olsaydı da öldüğümde cenazemi onlar kaldırsa diye aklıma geliyor. mezara damadım koyacak beni.

Yani muhakkak avantajları vardır ama insanın kardeşi olması ayrı bir şey. Ne bileyim, herkes o duyguyu tatmalı bence. Çok çok ayrı seviyorum ben kendisini.

ailede tek çocuk değilim. ama güzel yönleri olsa olsa şöyle olurdu diye düşünüyorum: fazla sorumluluktan başın ağrımaz, diğerlerinin hatasının peşinden koşmaktan yorulmazsın, onların yaptığı hatadan ya da yakaladığı başarılardan sana pay çıkarılmaz vs.

ama bunlar sadece gülün diken kısımları. çünkü ailen haricinde seni mutlak olarak eksik veya gediğinle kim sevebilir ki? senin yaptığın hatalara, zaafından kaynaklı yanlışlarına kim çok fazla tahammül edebilir ki? "en yakın arkadaşım" diyebileceğin kişi bile seni küçük bir hatanda silmeye meyilliyken, kardeşlerinde bu en büyük hatanda bile mümkün olmuyor.

Kardeş iyidir.
Ama sen tutup kardeşliği ticari olarak görürsen o sıkıntı.(Miras vs olayları girince çok sıkıntı)

Ama kardeş iyidir.

ilkokulda lojmandan apartmana taşınınca ve şehirde hiç akraba kuzen falan da olmayınca çok sıkıcı oldu. avantajları çok ama büyürken kardeşim/abim/ablam olsun isterdim. kardeşi olanlar sosyal ilişkilerde de 1-0 önde başlıyorlar. antrenmanlı geliyorlar. biz sonradan öğreniyoruz.

bazen insan biriyle didismek bile istiyor. o yuzden kardes cok gerekli bisey. herkesten her seyi isteyemezsin kardesin arkadastan daha iyidir her zaman. arkadas kavrami hicbir zaman bir kardes olamaz. tabi bu deneyimlerimize gore degisedebilir. bende boyle durum.

tek çocuk olan kişilerin oğunda gördüğüm şu şeylere katlanamıyorum

ukalalık
ben merkezcilik
hayır ı cevaptan saymama

tek iyi yanı mirasın bölünmeyecek olması olabilir

bence de iyi ya, baktığın yöne göre değişir. tek çocuk olmak isterdim sanki ya da tek çocukmuş gibi hissediyorum

tek çocuk olarak durumdan memnun değilim. tek avantajı maddiyat. manevi hiçbir kazancın yok tek çocuk olunca.

Bence kardeşin olması dünyanın en güzel duygularından. Herkesin gitme ihtimali olsa da o bedenen gitse bile her zaman yanında kalır.

orijinal/stock rom'lara göre çok daha fazla özelliştirmeler yapılması. telefondaki ya da android'deki yerleşik uygulamaları tamamen kaldırma (google play gazetelik, play müzik, kitaplık gibi vs.) dolayısıyla arkada çalışan uygulamalar daha az olacağı için hem hafızadan hem de ram'den tasarruf edebiliyorsunuz. android'in sıkıcı gelen her özelliğini değiştirebilirsiniz isterseniz.

dezavantajları da şu şeklde oluyor genelde: root erişimi filan açık oluyor, bu da android'in güvenlik açıklarının kolayca geçilebileceği ihtimalini arttırıyor. üstelik de telefonun kendi donanımları android'e göre uyumlu halde olduğu için, başka bir rom yüklediğinizde kamerasından ya da diğer entegre donanımlarından alacağınız verim düşebiliyor.

*güvenlik açığı
*donanıma zarar verme
*telefonun bazı özelliklerinin düzgün çalışmaması ya da hiç çalışmaması.
*extra bi şey sunmuyor olması.

ornek site alalim?

kendi iç ayarlarından kapatılanlar hariç (facebook, twitter gibi) siteden siteye değişiklik gösteriyor. mesela haber sitelerinde çok karşılaşıyorum ben de. belki sayfa tıklanma sayısı aynı anda video izlenme sayısına etki ettiği içindir, "şu videomuz şu kadar hit alıyor, popüler. siz de bir bakın." babında kendi reklamını yeniden yapmak gibi.

ajanda kullanıyorum. sadece gelecek planlarımla ilgili değil o gün yaptığım, aklımda kalması gereken şeyleri de yazıyorum.

Tutmam gereken bir defter var öyle ama henüz elim gitmedi nedense. Mecbur tutacağım.

tuttuğum değil de, konuştuğum bir defterim var.

aklıma ne gelirse yazıyorum. üzülünce, sevinince. bazen başlarını okuyorum. şimdiye kadar hiç 'boşuna üzülmüş boolum' diyemedim ama bakalım, sırf onu diyebilmek için yazıyorum. gelecekte bir gün bakıp da gerçekten boşuna üzülmüşüm, bak her şey ne güzel oldu deyip gülebilmek için yazıyorum.

yapmayı çok istiyorum ama maalesef yapamıyorum. keşke yapabilsem

Evet doğum günü hediyesi için tutuyorum yılbaşından beri. 10 Haziran'a kadar her günümüze dair bir şeyler yazıp vericem hadi bakalım :D

Tutuyorum evet. Pek düzenli sayılmaz gerçi; kafama estikçe, bunaldıkça. Günlük gibi de değil tam olarak, bazı konulardaki fikir ve hissiyatlarımı yazıyorum. Bazen hoşuma giden kitaplardan parçalar yazıyorum.
İnsan yalnız olunca içini böyle şeylere akıtıyor.

Elbette, yanımda bir tane cep boyu moleskine var (üstten kapaklı olanlardan) bir de a4 boyutunda rhodia defter var.
Onun dışında kağıtlarım var ve bir kalemlik dolusu dolmakalemle dolaşıyorum.

Günlük tarzında içten gelerek geçmişte tutmuştum, kendim için de, birine hediye olarak da. Ara sıra da yazıp cizdigim defterlerim var. çalışırken günü planlama tarzında ajanda şeklinde tutuyordum en son. Sabahtan iş listesi yapip elimin altinda tutuyor gerekli notları alıyor gunun sonunda da üzerini çizerek çalışıyordum. Bunu ofiste bulunduruyor, çantamda da ayrı bir defter taşıyordum. Genel olarak defter tutmayı severim.

tutuyorum. ne varsa yazarim. program vs. biraz gunluk gibi oluyor.

Tuttuğum tek defter 50'li irsaliyeli fatura defteri

@tcnserap fotografi paylastiginiz icin tesekkur ederim, yaziniz cok guzelmis

Yaptığım işler süreli o yüzden ajandasız yaşayamam.
Üniversiteye kadar ara ara günlük tuttum, arada açar gülerim.

Ajanda ve not defteri olur çantamda hep. Ajandayı hatırlatma için kullanıyorum normalde ama bazen gününü unutmayacağım tiyatro, sinema, arkadaşlarla toplaşma gibi etkinlikleri de yazıyorum. Arada açıp karıştırmak eğlenceli oluyor. Not defterine de alışveriş listesinden, okuduğum kitaptan aldığım notlara kadar her şeyi yazarım. Bir de benim anılık dediğim, günlük gibi ama her gün yazmadığım, dişe dokunur olayları yazdığım bir defterim var ama yanımda taşımıyorum bunu.

Ajanda ve not defteri kullaniyorum.

Moleskine'den leuchtturm a gectim hatta. Formati hosuma gitti baya.

Not defterine gordugum degisik ayrintilari, degisik seyleri yaziyorum. Ya da o an bi dusunce/fikir varsa. Kitaptan alinti yapacaksam, ya da X filmi gelmis, seanslara bak vb.

Ajandaya da "sunu ara"
"Saat 10 hocayla gorusme"

"Is"
"X sinavi" vb seyler

Çok unutkan olduğum için her şeyi not almam gerekiyor. Günlük hatırlatmalar için ajanda, diğerleri için not defteri kullanırım.

aklıma gelen fikirleri, unutmak istemediğim, ilham kaynağı olan şeyleri filan yazıyorum. defter yerine geri dönüşüm olsun diye kağıt kullanıyorum ama. na böyle: i.hizliresim.com

yok ya. duyuruya yazıyorum ben genelde. yazmayı ÇOK seviyorum, zaten bariz sanırım yeterince. sorun şu ki, kimse okumayacaksa yazmak hoşuma gitmiyor. bilinen bi yazar olsam, "nasılsa okuyacaklar!" diye oturup sonradan kitaba dönüştürülebilecek bi şey yazabilirdim elbette ama şu an o da yok. o yüzden duyuruda yazıyorum, hoşlandığım, tapılası bulduğum kız varsa ona yazıyorum falan o kadar. günlük tutmuyorum. tutsam çok güzel olur aslında. bence çok güzel şeyler çıkar ondan. pezo sartre yazınca varoluşçu oluyo, ben niye yazamayayım. ama olmuyo işte. word dosyası açıp da kimsenin okumayacağı bi şey yazmak istemiyorum. yazamıyorum. elim gitmiyor. duyuruda yazmak, duyurudan birine mesaj atmak, bi arkadaşıma "tuğla" göndermek daha cazip geliyor. sanırım bu yüzden çok fazla "tanıdığım" var ama neredeyse hiç arkadaşım yok. millet okuyo. ilgi duyuyolar yazdığım şeylere. manyağım çünkü. garip yazıyorum. "ne diyo la bu amk delisi" diyolar, okuyolar. ama okuduktan sonra gidiyolar çünkü insanlara verebileceğim başka hiçbi şey yok. kitap gibi işte, okuduktan sonra atıyolar, gödlerine mi sokcaklar, onlar da haklı sonuçta, sizin işiniz de zor be abi.

benim zamanında "ait" olduğum bi kadın vardı. ona yazdıklarım 120 sayfadan fazla tutuyordu. times new roman, font büyüklüğü 12. hepsini sildim ama. onu hatırlatmasını istemedim. şimdi it gibi pişmanım. onları yayınlasam sabah akşam pipo tüttürürdüm, kafadan kontak karıların favori yazarı olurdum, top sakal bırakıp nü fotoğraf sergilerinde fink atardım, hey gidi. insan bi şarkı veya sokakta gördüğü bi kadın hakkında 7 sayfa yazar mı? ben yazardım. ona yazardım. başkasına değil. sadece o olduğu için. okuduğunu da bilirdim. 6 ay boyunca hiç yazmazdı bana. insan, kim olursa olsun, 6 ay yazmadan durabilir mi ulan? sevgilin değil, ayrıldığın, kanlı bıçaklı olduğun biri değil... o bana yazmazdı ama adım kadar eminim ki yazdıklarımı bir değil, iki değil on kez okurdu. ama yazmazdı işte, bir şey demezdi. benim de bununla bi problemim yoktu aslında. iyiydim öyle. yazmaması daha iyiydi aslında. yazsa kafayı yerdim çünkü, 35 sayfa yazmaya kalkar ve yorulurdum. artık yazmıyorum. size yazıyorum işte kjdsfksl. imla hataları için kusura bakmayınız, gafam çok affedersiniz kuşşak gibi :/

günlük olarak değil de, mesela kitap okuduğumda, müzik dinlediğimde beni etkileyen, sevdiğim alıntıları yazıyorum. mesela başka şeyler okuyorum internette ve "buna daha sonra bak, unutma!", "bu kavram işine yarayabilir." minvalinde, ilgimi çeken ifadeleri veya kavramları not alıyorum. öncesinden herhangi bir kağıda yazardım ama arkadaşım doğum günümde hediye defter alınca oraya yazmaya başladım.
ikisinden de örnek:

i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

bir sürü defterim var. bazılarını kendim yapıyorum. sınıflandırmaya çalışsam da başaramadım.

i.hizliresim.com

bu keçe kaplı, kız arkadaşım yaptı içindeki değiştirilebilir olsa da dışarıya çıkarmaya kıyamıyorum.

i.hizliresim.com

bu cep için.

i.hizliresim.com

bu da random bilgiler, anılarla dolu.


hastasıyım hepsinin.

i.hizliresim.com

yazı çizi karalama hepsi bir arada, önceki sayfalar çeşitli notlar

Evet mesela burnunu karıştırıp çıkan sümüğü topak topak yapıp ilgili kişinin suratına veya kafasına fırlatmak muazzam samimi bir olay.

hayır yeni tanıştığın birine bunları yapmak daha da iğrenç. bunları yapmayı herkes iser ama her istediğini yapınca hayvandan farkın kalmaz

kişisine göre değişiyor.
küfür seven ve sevmeyen gibi